MücriM Admin
Mesaj Sayısı : 1746 Site Aktifliği : 5282 Kayıt tarihi : 24/09/08
| Konu: Bediüzzaman'dan Eşlere Tavsiyeler C.tesi Tem. 18, 2009 8:40 am | |
| Bismillahirrahmanirrahim
Kadın ve erkek ortasında gayet esaslı ve şiddetli münasebet, muhabbet ve alâka, yalnız dünyevî hayatın ihtiyacından ileri gelmiyor. Evet, bir kadın, kocasına yalnız hayat-ı dünyeviyeye mahsus bir refika-i hayat değildir. Belki hayat-ı ebediyede dahi bir refika-i hayattır.
Madem hayat-ı ebediyede dahi kocasına refika-i hayattır; elbette, ebedî arkadaşı ve dostu olan kocasının nazarından gayrı, başkasının nazarını kendi mehâsinine celb etmemek ve onu darıltmamak ve kıskandırmamak lâzım gelir. Madem mü'min olan kocası, sırr-ı imana binaen, onunla alâkası hayat-ı dünyeviyeye münhasır ve yalnız hayvânî ve güzellik vaktine mahsus, muvakkat bir muhabbet değil, belki hayat-ı ebediyede dahi bir refika-i hayat noktasında esaslı ve ciddî bir muhabbetle, bir hürmetle alâkadardır.
Hem yalnız gençliğinde ve güzellik zamanında değil, belki ihtiyarlık ve çirkinlik vaktinde dahi o ciddî hürmet ve muhabbeti taşıyor. Elbette ona mukabil, o da kendi mehâsinini onun nazarına tahsis ve muhabbetini ona hasretmesi, muktezay-ı insaniyettir. Yoksa pek az kazanır, fakat pek çok kaybeder. Şer'an koca, karıya küfüv olmalı, yani, birbirine münasip olmalı. Bu küfüv ve denk olmak, en mühimi, diyanet noktasındadır. Ne mutlu o kocaya ki, kadınının diyanetine bakıp taklit eder; refikasını hayat-ı ebediyede kaybetmemek için mütedeyyin olur. Bahtiyardır o kadın ki, kocasının diyanetine bakıp "Ebedî arkadaşımı kaybetmeyeyim" diye takvâya girer. Veyl o erkeğe ki, saliha kadınını ebedî kaybettirecek olan sefahete girer. Ne bedbahttır o kadın ki, müttakî kocasını taklit etmez, o mübarek ebedî arkadaşını kaybeder. Binler veyl o iki bedbaht zevc ve zevceye ki, birbirinin fıskını ve sefahetini taklit ediyorlar, birbirine ateşe atılmasında yardım ediyorlar. (Lemalar sh.199) Bediüzzaman Said NURSİ
SÖZLÜK VEYL : Yazıklar olsun. REFÎKA-İ HAYAT : Hayat arkadaşı. GAYRI : Başkası, diğeri. Artık. NAZAR : Bakmak, bakış, göz atmak, düşünmek. MEHÂSİN : Güzellikler, iyilikler, iyi ahlâklar, insana verilen hüsün ve cemâl. CELB : Kendi tarafına çekmek, götürmek, kazanmak ,elde etmek. SIRR-I ÎMÂN : İmânın gizli emirleri, sırrı. ALÂKA : İlgi, bağ. MÜNHASIR : Yalnız birşeye veya kimseye âit olan, mahsus olan. MUVAKKAT : Geçici; kısa bir zaman, vakitli, fâni. MUHABBET : Sevgi, sevmek. TAHSİS : Belli bir maksat için kullanma, bir kimse veya şey için ayırmak, birşeye özel kılma. HASRETMEK : Yalnız birşeye mahsus/özgü kılmak. MUKTEZÂ-İ İNSÂNİYET : İnsanlığın gereği. ŞER'AN : Şeriat hükmünce. Allahın emirleri gereği KÜFÜV : Denk, uygun, yakışan. DİYÂNET : Dinle ilgili olmak. TAKLİD : Benzetmeye ve benzemeye çalışmak, benzerini yapmak, birine benzemeye çalışmak. MÜTEDEYYİN : Dindar. TAKVÂ : Bütün günahlardan kendini korumak; dinin yasak ettiği şeylerden kaçınmak. SÂLİHA : İyi amel işleyen, takvâ sahibi kadın. SEFÂHET : Zevk, eğlence ve yasak şeylere düşkünlük. MÜTTAKÎ : Kendisini Allah'ın sevmediği fenâ şeylerden koruyan; haramdan ve günâhtan çekinen; takvâ sahibi, dindar. FISK : Günâh; Allah'ın emirlerini terk ve Ona isyan etmek, doğru yoldan sapmak.
| |
|