MücriM
Aldatan, Aldatılandır .. 112
MücriM
Aldatan, Aldatılandır .. 112
MücriM
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.


Tut Elimden Tut Ki Edemem Sensiz Rabbim..
 
AnasayfaLatest imagesAramaKayıt OlGiriş yap
“İnsanlara merhamet etmeyene Allah merhamet etmez.'' (Müslim, Fedâil, 66; Tirmizî, Birr, 16)
“Hayra vesile olan, hayrı yapan gibidir'' (Tirmizî, İlm, 14)
Allah sizin ne dış görünüşünüze ne de mallarınıza bakar. Ama o sizin kalplerinize ve işlerinize bakar.(Müslim, Birr, 33; ‹bn Mâce, Zühd, 9;Ahmed b. Hanbel, 2/285, 539.)
Bir müslümanın diktiği ağaçtan veya ektiği ekinden insan, hayvan ve kuşların yedikleri şeyler, o müslüman için birer sadakadır.(Buhârî, Edeb, 27; Müslim, Müsâkât, 7, 10)

 

 Aldatan, Aldatılandır ..

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
MücriM
Admin
MücriM


Mesaj Sayısı : 1746
Site Aktifliği : 5282
Kayıt tarihi : 24/09/08

Aldatan, Aldatılandır .. Empty
MesajKonu: Aldatan, Aldatılandır ..   Aldatan, Aldatılandır .. EmptyÇarş. Eyl. 30, 2009 7:18 pm

Aldatan, Aldatılandır .. 696
Aldatan, Aldatılandır .. 846f7cad1281da7098731b77fe057671 Aldatan, Aldatılandır .. EmailButton


MELEKLER İLE ŞEYTANLAR ve meleklere uyanlar ile şeytanlara uyanlar hep ‘an’lar için mücadele ederler. Melekler insan yaşamının anlarını sonsuzlaştırmaya, Yaratıcı adına kullanmaya insanı teşvik ederlerken, şeytanların avukatları anları günaha boyamak ve böylece hiçleştirmek isterler. Çünkü insanın elinde kullanabileceği, değerlendirebileceği biricik hal ‘an’dır.

Yaratıcı adına yaşayan benlikler, şu an elimdeki tek şey şu ‘an’dır der ve bu ‘an’ı Yaratıcı adına kullanmak isterler. Anlar, onlar için, Yaratıcının övüldüğü; O’nun varoluş sahnesinde sergilenen sanatı seyredilerek, isimlerinin tecellisi ile O’nun anıldığı biricik zaman ve biricik imkândır.

Yaratıcı adına yaşamayan benlikler için de ‘an’lar değerlendirebilecekleri tek zamandır. Onlar için de, bu anlar, içlerindeki arzuların tatmin edileceği yegâne zamandır. Yaşanmayan, haz alınmayan, lezzet alınmayan anlar onlara göre de boşa gitmiş zamanlardır.

Sadakatsiz (Unfaithful) filminin en kritik sahnesinde kocasını genç bir adamla aldatıp aldatmama konusunda gidip gelen kadın bir cümleye mağlup olur. Onu kendisiyle ilişkiye girmeye teşvik eden genç erkek şeytanın avukatlığına soyunur ve şeytansı bir gülümseme eşliğinde kadına bir şiir kitabı verip bir şiiri okumasını ister. Şiir:
Şu an için mutlu olun
Sadece şu an sizin hayatınız
mısralarıyla biter. Şiirdeki istek masum bir istektir. Şu an mutlu olmayı istemekte bir sorun yoktur. Sadece şu an insanın hayatıdır. Ama genç erkek bu gerçekliği kadını günaha teşvik için kullanır. Karşısındaki insanları günaha teşvik eden şeytanın avukatlarının kullandığı temel bir tekniktir bu. Erkek, kadına elindeki tek zaman ve imkân olan şu anı arzularını doyurması için kullanması gerektiği, biraz sonrasının geç olacağı mesajını verir. Kadının içindeki sönmeyen vicdanında yer eden melekler üzgündür.

Öte yandan, hayat tek bir andan ibaret de değildir. Yaşamlarını anlık arzu tatminlerine indirgeyen insanların aldandığı nokta budur. Halbuki hayat ardı ardına gelen anlardan oluşur. Tek bir anda yapılacak olası bir hata tüm yaşamı etkileyebilir. Ki, kadın da filmin sonunda aldatmaya karar verdiği o anı zihninde değiştirerek, hiçbir şey yaşamamış olma arzusunu dile getirir. O anın farklı bir şekilde olması ile olan biten tüm olumsuz olayların gidişatını değiştirdiğini hayal eder.

Hayatın, arzuların tatminine indirgenmesi, insanın başını belaya sokar. Said Nursî’nin mükemmel tesbiti ile, “His ve heves ise kördür, akıbeti görmez. Bir dirhem hazır lezzeti, ileride bir batman lezzete tercih eder.” Arzular, ilkesiz bir insanın elinde el bombasına dönüşür. Habire doyum için kişiyi sıkıştıran arzular, geçmiş ve geleceği bilemez. İlkesiz bir insanın arzusu için önemli olan, arzunun kendisidir. Kişi arzuları tarafından bir anın içine hapsolunur.

Hayvanlar için hayat birbirinden bağımsız anlardan ibaret olarak yaşanabilir. Arzuların doyumuna Yaratıcının koyduğu ilkeler dışında ulaşmaya çalışan benliklere, Said Nursî “Hayvan dahi olamazsın” diye seslenir. Çünkü insan başındaki aklı başından atamaz ve akıl meş’um bir âlete dönüşür. İnsan geçmiş ve gelecekle ilişkisini arzuların galeyana geldiği bir anında koparsa da, akıl arzunun etkisinden kurtulur kurtulmaz insanın başını dövmeye başlar. Bu yüzden ilkesiz bir şekilde arzularını anlık tatmine çalışan bir insanın mutlu olması imkânsızdır. Yaratıcının istemediği halleri yaşayan bir insan kendisini kendisinden, evli ise eşinden, çocuklarından bağımsızlaştıramaz.

Bağımsızlaştıramadığı çok daha önemli başka şeyler de vardır.

Evli ve bir çocuk sahibi bir kadının genç bir erkekle ilişkisini anlatan Sadakatsiz filminde evli kadını günaha teşvik eden şeytanın avukatı genç erkek, en ciddi kozunu oynar. Bu ilişkinin bir hata olacağını söyleyen evli kadına “Hata yoktur, yapılan ya da yapılmayan şeyler vardır” der. Gelgitler içinde bocalayan kadın için bu cümle kafa karıştırıcıdır. “Hata yoktur” cümlesi ilkesiz yaşamaya bir çağrıdır. Kadın kahraman gelgitleri sırasında ilkeleri ile boğuşur. Günaha girmemek için çok çırpınır. Çocuğu aklına gelir. Eşinin masum yüzüne bakamaz olur. Ama şeytanın avukatı bir kere insan arzularının hoşlanacağı tohumu kadının zihnine atmıştır: ilkesizlik. Tohum yavaş yavaş filizlenir. Arzular kabarır. Akıl iptal olur. Geçmiş ve gelecek kaybolur. Kadının çocuğuna ve kocasına ihanet etmeme duygusu dışında başka bir dayanak noktası da yoktur. Kalbinin sıkı sıkıya bağlı olduğu bir Yaratıcı anlayışından yoksundur. O’na sadık olmaya karar verdiği bir Yaratıcı olmayınca, kocası ve çocuğuna ihanet etmekten dolayı hissedeceği suçluluk duyguları aldatmanın önüne geçemez. İnsanın ihtiyacı olan, Müteâl bir Varlıkla sadakat ilişkisi çerçevesinde, O’nun insana sunduğu ilkelerdir. Şeytanın avukatı şeytanî gülümsemesi ile sık sık ekranda görünür. Şeytanın ve şeytanın avukatlarının en sevdiği şey, ilkesiz yaşamaktır.

Şeytanın avukatı genç erkek, kendi içinde tutarsızdır. “Hata yoktur” ilkesizliğiyle masum bir kadını günaha teşvik eder ve kendisi günah işlerken kullanır, ama kendi yaşamındaki ilkeleri silip atamaz. Örneğin, genç erkeğin kitaplarla dolu evine bir hırsız girseydi ve kitaplarını çalsaydı, hırsız için aynı ilkesizliği göstererek, “Hata yoktur, yapılan ve yapılmayan şeyler vardır” demesi imkânsız gibidir. Genç erkeğin böyle bir durumda yapacağı ilk şey, hırsızı polise teslim etmek olacaktır. Filmin sonuna doğru kadının kocası şeytanın avukatı genç erkeği öldürür. Aynı şekilde, tam o an, genç erkeğin, “Hata yoktur, yapılan ya da yapılmayan şeyler vardır. Öyleyse beni öldürmeniz bir hata olamaz” demesi mümkün müdür? İnsan için arzularını tatmin temel yaşama biçimi hâline gelmişse, ilkesizlik, kendisine dokunmadığı sürece vardır.
Bazı psikiyatristler zamanımızı Narsistik Çağ diye adlandırırlar. Kimileri ise zamanımıza Arzu Çağı ismini takarlar. Bu iki adlandırma hem oldukça doğru iki tesbit olduğundan, hem de ikisi arasında çok yakın bir ilişki bulunduğundan, ben Narsistik Arzu Çağı tanımlamasını tercih ediyorum.

Arzu insanın iradesiyle üretilen hisler değildir. Arzu insanın varoluşunun bir gerçeğidir. Arzu tüm herşey gibi yaratılır. Arzu yaratılmış duygu olduğu halde, insanın arzuladığı ‘arzu nesnesi’ ile olan ilişki biçimi insanın iradesine bırakılmıştır. Örneğin, insanın cinsel arzu duyması Allah’ın günah saydığı bir durum değildir. Çünkü cinsel arzu insanda bizzat Yaratıcının var ettiği bir arzudur. Cinsel arzunun doyurulma biçimidir asıl önemli olan. İnsanın arzuların nasıl doyurulacağına dair seçimi, insanın kendi varoluşunu nasıl konumlandırdığı ile ilgilidir. Dolayısıyla, arzu bir gerçektir. Arzuların Yaratıcının isteğine göre doyurulması insanın görevi, kulluğu; narsist benliklerin kendi istedikleri biçimde, ilkelerden arınmış olarak arzularını doyurması ise insanın günahıdır.

Zamanımızda kimi benlikler kendi varoluşlarını Yaratıcıdan bağımsız kılma uğraşısı, kimi benlikler ise kendilerini Yaratıcının ilkelerine emanet etme mücadelesi vermektedir. Bu uğraşı ile, arzuların ilkesiz bir şekilde tatmin etme gayreti ile arzuların Yaratıcının ilkelerine göre tatmin etme ve böylelikle Yaratıcıya kullukta bulunma gayreti birlikte gitmektedir. Yaratıcının koyduğu ilkelerden kendini bağımsızlaştırmış fakat kendinin kölesi olmuş olan arzunun, arzu nesnesi ile olan ilişkisi sadece anlık tüketilen zevkler düzeyinde kalır, insanın diğer insanî özelliklerinden sıyrılır. Çünkü insan sadece arzulardan oluşmuş değildir. Örneğin, cinsel arzuların nesnesi olan kadın ya da erkeklerin birbiriyle olan ilişkileri, cinsel arzularının anlık tatminine indirgenir. Tüm amaç arzunun arzu nesnesine ulaşması ve anlık bir haz yaşaması olunca, insanın kendi arzularını bir düzene sokmasına yardımcı olacak ilkeler ihlal edilir. Önemli olan, arzunun arzu nesnesi ile buluşması, tatmine ulaşmasıdır. Bu ise, insanın öncelikle kendisinin aldatılmasıdır.

Örneğin bir günaha girerek eşini aldatan insan, gerçekte aldatılan insandır. Arzu (nefs), arzu nesnesine doğru yöneldiği anda, sadece kendini düşünür. Çünkü ilkelerden kopmuş bir arzu bencildir. Aynı kişinin (self) içinde beraber bulunan kalp, duygular, akıl, vicdan, ruh, sır gibi lâtifelerin varlığını kişiye unutturarak, sonrasında onların hissedeceği hisleri hesaba katmak istemez ve onların yaşayacaklarını hiç düşünmez. Arzu sadece kendi nesnesine ulaşmaya çabalar. Bu hâliyle Yaratıcının koyduğu ilkeler dışında hareket ederek arzuyu tatmin etme biçimleri, en başta o insanın içindeki vicdana, akla, duygulara, bilince, bedene ve ruha karşı bir hakaret, bir aldatmadır. İnsanın diğer parçalarını teşkil eden bu cihazlar sadece Yaratıcı adına yaşandığında, sadece Yaratıcının koyduğu ilkeler ile hareket edildiğinde mutlu olur. Yaratıcının ilkelerinden bağımsızlaşmaya çalışan bir benliğin etkisinde kendini düşünen arzular, aynı bedende bulunan bu cihazları böylelikle aldatmış olur.

Bu yüzden, aldatan insan, aslında arzuları tarafından aldatılan bir insandır. Arzularınca aldatılan ‘aldatan insan’ın içindeki bu cihazlar suçluluk duygusu içinde çırpınır. Akıl, geçmiş ve geleceğe uzanarak, aldatılma olayının olası sonuçlarıyla ilgili topladığı endişeler ile o insanın zihnini döver. Beden, kendi içine bırakılmış milyonlarca sperm hücresi ile kirlendiğini hisseder. Bilinç, kendisinin o mükemmel evreni ve evrenin arka planındaki Yaratıcıya ait özellikleri anlayabilme özelliğinin arzularca ihmal edilerek, kendisinin işe yaramaz bir hiçe indirgendiğini hisseder. Her cihaz bir günahın altında kendilerine özgü biçimde ezilir. Hata, başka hataları sonuç verir. Kürtajlar, cinsel yolla bulaşan hastalıklar, hamilelikler, babası-annesi belirsiz masum bebekler ilkesiz arzu doyumundan üreyen hatalardır.

Modern hayat hem kendi hastalıklarını üretir, hem de ürettiği hastalıklarla savaşmaya çalışır. Oysa, fakihlerin üzerinde ittifak ettiği üzere, günahlar kadar, günahlara götüren yollar da günahtır. Kadınlar cennetleri olan evlerden sokaklara, caddelere, akşama kadar çalışılan boğucu dört duvarlı odalara çıkmışlardır. Kadınla erkek arasındaki mesafe modern hayatla birlikte tehlikeli bir yakınlığa dönmüştür. Her büyük aldatma küçük aldatmalarla başlar. Artık normalleşmiş olan küçük şakalar, sınırları belirsiz arkadaşlıklar, ‘ne olacak canım sadece arkadaşız’lar, karşılıklı fıkralaşmalar, imalar, birlikte hoş vakit geçirmeler, beraber iş seyahatleri, toplu yemekler, kahkahalar, cilveler, arzuları kabartmaya yönelik giyim kuşamlar, itiraf edilmeyen, üstü kapalı minik flörtlerdir. Bu minik flörtler kadın ve erkeğin arasındaki mesafenin azalmasının ürünüdür. Bu mesafesizlik benlikleri, arzuları canlı tutar. Kabaran, sürekli uyarılan arzular kadın ve erkekleri belli bir çekim alanı içine hapseder. Her minik flört aldatmaya dönüşmez. Ama her aldatmanın arka planında bu minik flörtler vardır. Kadın ve erkekler mesafesiz, sınırları son derece gevşek tutulan yaşama biçimlerinin bedelini pişmanlıklar, acı çekmeler, kırılmış kalpler, kavgalar, tartışmalar, bozulan ilişkiler, depresyonlar, kendine duyduğu saygının azalması, kendini değersiz görmeler ile öder.

İnsan elinde iki seçenekle yaşar. Ya ilkeli yaşamak, yahut, aklını çıkarıp atarak hayvana benzer bir hayatı yaşamak. İkinci seçenek imkânsız gibidir. İnsan aklını, ruhunu, vicdanını çıkarıp atarak, sadece arzu olarak kalamaz. O zaman da anlık arzular, sürekli endişeler, elem ve kederlerin gölgesinde yok olur gider. Ruhuna, duygularına, aklına, bilincine, vicdanına uygun yaşayarak kendisiyle çelişmek istemeyen insanlar ise ilkeli bir yaşamı seçerler.

Yaratıcının ilkeleri ufak ayrıntılardan başlar. Büyük günahlara giden yollar küçük günahlardır. Belki de ilk sakınılması gereken, üstü kapalı minik flörtler, küçük günahlardır.

karakalem
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://mucrim.eniyiforum.org
 
Aldatan, Aldatılandır ..
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
MücriM :: Mânâ :: İslamda Kadın ve Aile Hayatı-
Buraya geçin: