MücriM
Risale-i Nur’da Mahatma Gandhi 112
MücriM
Risale-i Nur’da Mahatma Gandhi 112
MücriM
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.


Tut Elimden Tut Ki Edemem Sensiz Rabbim..
 
AnasayfaLatest imagesAramaKayıt OlGiriş yap
“İnsanlara merhamet etmeyene Allah merhamet etmez.'' (Müslim, Fedâil, 66; Tirmizî, Birr, 16)
“Hayra vesile olan, hayrı yapan gibidir'' (Tirmizî, İlm, 14)
Allah sizin ne dış görünüşünüze ne de mallarınıza bakar. Ama o sizin kalplerinize ve işlerinize bakar.(Müslim, Birr, 33; ‹bn Mâce, Zühd, 9;Ahmed b. Hanbel, 2/285, 539.)
Bir müslümanın diktiği ağaçtan veya ektiği ekinden insan, hayvan ve kuşların yedikleri şeyler, o müslüman için birer sadakadır.(Buhârî, Edeb, 27; Müslim, Müsâkât, 7, 10)

 

 Risale-i Nur’da Mahatma Gandhi

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
MücriM
Admin
MücriM


Mesaj Sayısı : 1746
Site Aktifliği : 5282
Kayıt tarihi : 24/09/08

Risale-i Nur’da Mahatma Gandhi Empty
MesajKonu: Risale-i Nur’da Mahatma Gandhi   Risale-i Nur’da Mahatma Gandhi EmptyC.tesi Ekim 03, 2009 6:49 pm

Bismillahirrahmanirrahim

Güzel Türk vatanının yetiştirip bütün beşeriyete örnek insan olarak hediye ettiği büyük dâhî, büyük mürşid ve muhteşem bir insanın ismidir. Doksan yılı dolduran hayatının hergünü birer nur hâlesi, birer fazîlet ışığı, bir azim ve îman halkası halinde Türk nesillerinin ruhlarına ve dimağlarına girmiş ve bu nur, senelerle birçok karanlık ruhları aydınlatarak onları doğru, güzel ve ışıklı yollara sevk etmiştir.

İlâhî bir zekânın remzi olan büyük üstad Said Nur Hazretleri, Allah'ın müstesnâ bir lütuf ve keremi olan muhteşem dehâsını mü'min bir azim ve celâdetle bu azîz milletin hayrı, terakkîsi ve yükselişi uğruna harcamış ve onun nûru Türk hudutlarından taşarak komşu memleketlere, Pâkistan ve Endonezya'ya kadar yayılmıştır.

Bu nûrun ışığı ve insanlara bahşettiği ahlâk ve fazîlet şûlelerinin tek bir kıymet ve takdir ölçüsünde toplanması mümkün değildir.

Ondaki azim ve irâde, ondaki yüksek kanaat ve üstün insan vasfı, hepimiz için örnek teşkil edecek kadar büyüktür.

Yalnız biz değil, yalnız Müslümanlar değil, bütün insanlık bu büyük insanın şahsiyetinde asâlet ve necâbetin, ahlâk ve fazîletin ve bilhassa yüksek îmânın bütün göz kamaştırıcı enmûzeçlerini temâşâ edebilir. Bütün Türk çocukları, vatanlarının bu kadar ilâhî bir zekâya, bu kadar muhteşem bir şahsiyete, bu kadar temiz bir insana beşik vazifesi gördüğüne iftihar edebilirler.

Evvelki gün onun bir mahkemesi vardı. Bu mahkemeden iki şey öğrendik: Biri, asil ve genç Türk neslinin fazîlet ve ulüvv-ü ahlâka, yüksek inanç ve irâdeye olan derin saygısı ve yüksek alâkası...

Diğeri de, lükslerini, zenginliklerini, rütbe ve mevkîlerini ve bugünkü fânî ve sefil varlıklarını Türk milletinin sefâlet ve geriliğinde arayan ve zehirli ilhamlarını ve direktiflerini ve kuvvetlerini milletler arası gizli, devirici ve bozguncu Türk düşmanlarından alan bir soysuzlar ve nesebleri belirsiz insanların takındığı tavır.

Binlerce münevver Türk gencinin teşkil ettiği büyük topluluktan bir miktar irkilerek zehirli, mel'ûn ve müfsid kalemlerini korkak ve titrek dahi olsa sinsi sinsi aleyhte kullanan ve artık modası geçmiş olan palavralarla bu kıymeti küçümsemek isteyen gürûh.

öyle bir mukâyese yapabiliriz: Üstad-ı Azamla (hâşâ, mason üstâdı değil) muâsır olan büyük adam ve Hindistan'ın kurtuluş rehberi Mahatma Gandi. Biri, Ingiliz ceberûtuna, Ingiliz emperyalizmine ve onun korkunç istilâ ve istismârına başkaldırmış ve yıllarca büyük dâvâsına hizmet ederek Ingiltere'nin bütün haşmet ve kudretini, azîm irâdesi önünde âciz ve meflûç bir hale getirmiştir. Bizim bu tipte yetiştirdiğimiz büyük insanın mücâdele ve mesâi hayatı ve şekli, birincisine çok benzemekle beraber, fazla olarak ona Cenâb-ı Hakkın bahş buyurduğu Müslümanlık ve îman nûru da kendi ziyâsını güneş gibi İslâm iklimlerine ve diyardan diyara aşırıp götürmüştür.

Arada sadece büyük ve şâyân-ı esef bir fark vardır.

Bu fark birincisine dört yüz milyona yakın bir insan topluluğunun gösterdiği sarsılmaz inanç, hürmet ve bağlılık... Bizimkine karşı da-mahdut bile olsa-bâzı asâlet fukarâsı soysuzların açığa vuran istihfaf ve sinsi hücumları.

Yâ Rabbî! Neden bizi böyle her kıymet ve fazîleti paçavraya döndürecek kadar pespâyeleştirdin? Biliyoruz, sana karşı günahımız çok büyüktür. Yeter yâ İlâhî, yeter bu sukut bize! (Tarihçe-i Hayatı. Sh. 550)

Cevat Rifat Atilhan

SÖZLÜK:

DÂHÎ [dahi] : Eşine ender raslanır hârikulade zeki.
MÜRŞİD : Doğru yolu gösteren, irşâd eden
HÂLE : Ay ve güneşin etrafında bazen görünen parlak dâire; kuyruklu bir yıldız.
FÂZÎLET : Değer; meziyet, ilim, îmân ve irfan itibâriyle olan yüksek derece
DİMAĞ : Akıl, zihin, fikir, beyin.
REMZ : İşâret, işâret etmek.
MÜSTESNÂ : Ayrı muâmeleye tâbî tutulan, kaide dışı bırakılmış olan.
CELÂDET : Yiğitlik, kahramanlık,bahadırlık
TERAKKÎ : Yükselme, ilerleme.
BAHŞ : Bağış, ihsan, lütuf.
ŞÛLE : Parıltı, ışıltı. Alev, ateş alevi. Risâle ismi.
İRÂDE : İsteme, arzu etme, bir şeyi yapmak veya yapmamak için olan iktidar, güç.
VASF : Sıfat. Bir kimsenin veya şeyin taşıdığı hâl. Bir kimsenin veya şeyin durumunu anlatarak tarif etmek.
NECÂBET : Soyu, nesli temiz. Asâlet.
ENMÛZEC : Nümûne, misâl, model.
TEMÂŞÂ : Hoşlanarak bakmak, seyretmek, ibretle bakmak.
MUHTEŞEM : İhtişamlı, göz alıcı.
ŞAHSİYET : Bir kimsenin kendine ait özel halleri. Karakter sahibi olma.
İFTİHÂR : Övünme; başkasının iyi bir hâli ile sevinme.
ULÜVV-Ü AHLÂK : Yüce ahlâk.
İRÂDE : İsteme, arzu etme, bir şeyi yapmak veya yapmamak için olan iktidar, güç.
MEVKÎ : Yer, bir şeyin bulunduğu veya meydana geldiği yer.
FÂNÎ : Geçiçi, sonu olan, son bulan.
SEFİL : Sefâlet çeken, sıkıntıda olan, perişan.
SEFÂLET : Perişanlık, yoksulluk.
İLHÂM : Allah tarafından kalbe ihsan edilen feyiz ve hakîkatler.
NESEB : Soy. Sülâle.
MÜNEVVER : Nurlu, aydın.
MEL'UN : Lânetlenmiş, kötülenmiş; Şeytan.
MÜFSİD : Karıştırıcı, bozucu.
PALAVRA : (İspanyolca) Mübalâğalı söz, yalan söylenen söz.
GÜRÛH : Bölük, cemaat, kısım.
MUKAYESE : Karşılaştırma, kıyaslama.
ÜSTAD-I A'ZAM : En büyük üstad. Muallimlerin en üstünü ve reisi olan.
CEBERUT : Büyüklük; herşeyi emrine boyun eğdirme.Diktatörlük.
EMPERYALİZM : Bir memleketin sınırlarını genişletme politikası.
MEFLÛÇ : Felç olmuş. Kımıldayamaz hâle gelmiş.
BAHŞ : Bağış, ihsan, lütuf.
ŞÂYÂN-I ESEF : Üzüntüye değer
İSTİHFAF : Hafife alma, küçümseme.
PESPÂYE : Âdi, alçak, bayağı.
SUKÛT : Değerden düşme, düşüş, alçalış.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://mucrim.eniyiforum.org
 
Risale-i Nur’da Mahatma Gandhi
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» ...Risale-yi Nur Okumak...
» Ey Risale-i Nur'un talebeleri!
» Risale-i Nur'un Dil Özellikleri
» İnançsızlığın panzehiri Risale-i Nur
» Risale-i Nur Nedir?

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
MücriM :: Mânâ :: Risale-i Nur-
Buraya geçin: