MücriM
Kur'an Anlayışımız Nasıl Olmalı 112
MücriM
Kur'an Anlayışımız Nasıl Olmalı 112
MücriM
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.


Tut Elimden Tut Ki Edemem Sensiz Rabbim..
 
AnasayfaLatest imagesAramaKayıt OlGiriş yap
“İnsanlara merhamet etmeyene Allah merhamet etmez.'' (Müslim, Fedâil, 66; Tirmizî, Birr, 16)
“Hayra vesile olan, hayrı yapan gibidir'' (Tirmizî, İlm, 14)
Allah sizin ne dış görünüşünüze ne de mallarınıza bakar. Ama o sizin kalplerinize ve işlerinize bakar.(Müslim, Birr, 33; ‹bn Mâce, Zühd, 9;Ahmed b. Hanbel, 2/285, 539.)
Bir müslümanın diktiği ağaçtan veya ektiği ekinden insan, hayvan ve kuşların yedikleri şeyler, o müslüman için birer sadakadır.(Buhârî, Edeb, 27; Müslim, Müsâkât, 7, 10)

 

 Kur'an Anlayışımız Nasıl Olmalı

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
aSuDe
Admin
aSuDe


Rep Puanı : uğurböcüğü
Mesaj Sayısı : 2142
Site Aktifliği : 6286
Kayıt tarihi : 24/09/08
Yaş : 39

Kur'an Anlayışımız Nasıl Olmalı Empty
MesajKonu: Kur'an Anlayışımız Nasıl Olmalı   Kur'an Anlayışımız Nasıl Olmalı EmptyPtsi Mayıs 24, 2010 1:13 pm

Kur'an Anlayışımız Nasıl Olmalı

Kur'an Anlayışımız Nasıl Olmalı Kuran-ve-cocuk


Sahabenin ilim deryalarından biri olan Abdullah ibn Mesud, ilk halkanın müntesipleri olan Sahabe neslinin nasıl bir Kur’an anlayışına sahip olduklarını bize şöyle aktarır:

“ Bize Kur’an lafzını ezberlemek zor, onunla amel etmek ise kolay gelirdi; bizden sonrakilere ise Kur’an’ı ezberlemek kolay, onunla amel etmek ise zor gelmektedir. Kur’an, hükümleriyle amel edilsin diye indirildiği halde insanlar onun tilaveti ile yetinir oldular.”

“Sahabe nesli ile sonrakilerin, Kur’an’a olan yaklaşımlarında nasıl farklar var?” sorusuna büyük sahabînin verdiği cevap böyledir.

Gerçekten de Kur’an’ın doğrudan muhatapları olan o ilk nesil ile, daha sonra ilahî kelama dolaylı muhatap olan nesillerin Kur’an anlayışlarının bir olmadığı hepimizin malumudur.

Peki neden bir türlü ilk nesil gibi canlı bir Kur’an anlayışını tesis edemiyoruz?Böyle bir canlılığı tekrardan yakalayabilmek mümkün mü?

Elbette ki mümkündür ve tarihte bunun gerçekleştiğine dair yüzlerce örnek vardır. Ama bunun gerçekleşmesi için bazı gayretler ortaya konulmalı ve bazı yollar zorlanmalıdır.

Tabi bir yazıda buna ait her yolu sorgulamamız mümkün değildir; ama hiç değilse bu önemli ihtiyacımızın nasıl giderileceği noktasında bir ufuk açması amacı ile sizlere bir menkıbe aktarmak istiyorum.

“Menkıbelerde asla bakılmaz, fasla bakılır” ilkesi ile bu menkıbeyi Sahabenin Kur’an anlayışını yeniden yakalama yolunda zihin dünyalarımıza olumlu mesajlar vermesi bakımından değerlendirmeliyiz.

Hafız Münâvî, büyük bir hadis alimi, fakih ve sûfîdir. Miladi 1545 ile 1622 yıllarında Mısır’da yaşamıştır. Yaşadığı dönemde kendisine; “zamanının İmam Şafiîsi” dedirtecek kadar ilimde ve irfanda zirvelere çıkmıştır.

Bu büyük alimin talebelerinden biriyle aralarında geçen bir hatırayı aktarır kaynaklarımız. Hafız Münâvî’nin genç bir talebesi varmış. Kur’an’ı hıfz etmek için sabahlara kadar yatmaz, çalışır ve en az gecede bir hatim edermiş.

Sabah olunca rengi solmuş,benzi sararmış bir halde hocasının karşısına gelir, zorlanarak dersini arz etmeye çalışırmış.

Hocası talebesindeki bu hali görünce meraklanmış ve arkadaşlarından bu talebesinin halini sormuş. Arkadaşları bu talebenin sabahlara kadar Kur’an hıfzı ile meşgul olduğunu ve her gece bir hatim indirdiğini söylemişler.

Hafız Münâvî bu talebesini uyarma ihtiyacı duymuş, onu karşısına oturtarak demiş ki:

“Evladım! Kur’an indiği gibi okunmalıdır. Maharet çok okumak değil, asıl maharet okunan o ayetler üzerinde tefekkür etmektir.Bundan sonra geceleri Kur’an okurken sanki ben karşındaymışım ve bana okuyormuş gibi oku.”

Hocasının bu tavsiyelerini dinleyen talebe o gece sanki rahlesinin önünde hocası varmış gibi, Kur’an’ını okumuş.

Sabah olunca hocasının önüne dersini arz etmeye gelince, hocası sormuş:

“Evladım! Bu gece ne kadar Kur’an okudun.”

Talebe hocasına demiş ki: “Hocam! Ancak Kur’an’ın yarısını okuyabildim. Çünkü sizi önümde hayal edince yanlış yapmamak için daha dikkatli ve yavaşça okudum.”

Hocası bu başlangıca sevinmiş ve talebesine demiş ki: “ Bu gece ise sanki rahlenin önünde Efendimiz (s.a.v.) varmış gibi Kur’an’ını oku.Sanki dersini O’na arz ediyormuş gibi oku.”

Talebe hocasının dediği gibi, o gece Efendimiz’in ruhaniyeti ile beraber olmaya çalışmış ve sanki dersini O’na okuyormuş gibi büyük bir hassasiyet ile okumaya çalışmış ve sabah olunca yeniden hocasının karşısına geçmiş.

Hocası sormuş; “Ne yaptın bu gece?” Talebe demiş ki;

“Ancak Bakara Sûresini okuyabildim” Hoca yine sevinmiş, “tamam bu iş kemale erecek diye içinden geçirmiş” ve;

“Bu gece de sanki karşında Vahiy meleği Cibril varmış gibi oku” demiş.Talebe o gecede sanki Cebrail’e okuyormuş gibi
Kur’an’ını okumaya çalışmış. Sabah olunca hocası yine sormuş; “Ne yaptın bu gece?”

Talebe demiş ki; “Hocam! Sadece Fatiha Sûresini okuyabildim.”

Hoca talebesindeki bu olumlu gelişmeden dolayı daha da sevinmiş ve en son merhalede talebesine;

“Bu gece sanki karşında alemlerin Rabbi olan ALLAH varmış gibi oku. Sanki O’nunla konuşuyormuş gibi, dersini O’na arz et” demiş.

Talebe hocasının istediği gibi o gece öyle yapmış. Sabah olunca yeniden hocasının karşısına geçmiş, hocası ne yaptığını sormuş; talebe demiş ki;“VALLAHi! Hocam, Fatiha’dan başladım; İyyake na’büdü’ ya geldim, ama bir türlü bu ayeti tamamlayamadım. Bu ayeti her dilime aldığımda, karşımda duran Rabbime karşı tam anlamıyla kulluğumu yerine getirememe utancı ile, kendi kendime;

“Sen gerçekten her halin ile ALLAH’a kulluk yapıp, başka hiçbir şeye yönelmiyor musun?” diye sorguladım.

Bu sorgulamayı o kadar çok yapmışım ki, birde baktım sabah olmuş ve ben hala “İyyake na’büdü” ayetini geçememişim.”

Talebenin bu samimi sözleri hocayı da, orada bulunan diğer talebeleri de, gözyaşlarına boğmuş ve hoca talebesinin sahabe şuurunda bir Kur’an anlayışına vardığından dolayı sevinmiş ve bu talebesini kutlayarak, ona hayır dualarında bulunmuş.

Sahabeden yıllar sonra gelip, ama onların Kur’an anlayışını yeniden yakalamanın mümkün olduğunu bize göstermesi bakımından bu menkıbe güzel bir örnektir.

Demek ki; o ideal anlayışı yakalamanın yollarından biri Kur’an’ı ALLAH ile konuşuyormuş gibi okumaktır.

Zaten yolumuzun rehberi de bunu bizlere tavsiye etmiyor mu? “ Sizden her kim Rabbi ile konuşmak/dertleşmek isterse hemen Kur’an okusun.”
( Deylemî, el-Firdevs bi me’suri’l-Hitab, c.1, s.302; Bağdadi, Tarihu Bağdat,c.7, s.239)

Kur’an okurken ALLAH (c.c.) ile konuştuğunun farkında olmak; böyle bir bilinç ve şuur içerisinde bulunmak, ancak okunan ayetlerin anlaşılması ile mümkün olur. Okumak ve anlamak hatta o mesajları kavramak bizlere Kur’an’dan istenilen oranda istifade etmeyi kazandıracaktır.

Bu önemli noktadan yola çıkarak, Kur’an’ın nazil olan ilk dört sûresini şöyle bir hatırlarsak; Alak, Kalem, Müzzemmil ve Müddessir sûrelerinin ilk ayetlerinde, Vahyin ilk muhataplarına verilen mesajların; “Oku, yaz/kavra, kalk ve uyar” olduğunu görürüz. Bugün Kur’an talimi yapan her talib bu süreci takip etmek zorundadır.
Önce okumak, ALLAH namına ve yine O’nun adına okumak.

İkincisi; Kalem, yani yazmak.
Aslında kalem okunanların muhafaza edilmesine,anlaşılmasına, dolayısı ile kavranılmasına işaret etmektedir.

Üçüncüsü; Kalkmak,iradeyi sağlamlaştırmak. Önce uykulara ve insanın kendi bedenine söz geçirecek bir kıvama ulaşmak.
Kur’an’ın mesajını taşıyabilmek için, bu ağır yükün altında ezilmemek için ayağa kalkabilecek ve ayakta dik durabilecek bir istidada kavuşabilmek.

Dördüncüsü; Uyarmak; artık kifayet miktarı elde edilen ilim ile ve bunun hayata yansıması olan amel ile temsiliyet makamından, teklifiyete geçebilmek. Öğrenilen hakikatleri aleme duyurabilmek.

İşte ancak böyle bir Kur’an anlayışı ile Vahyin ilk muhataplarının yakaladığı ufku yakalayabilir, onlar kadar olmasa bile, az da olsa bu muhteşem İlahî sofranın tadına varabiliriz.

Ne diyelim; Rabbim önlerinde böyle bir bereketli sofra varken halen açlık çekenlerden bizleri eylemesin. Bizleri Kur’an’ı hakkı ile okuyan, anlayan, onun mesajları ile doğrulan ve o hakikatleri aleme taşıyanlardan eylesin. (amin)

M. Emin YILDIRIM
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Kur'an Anlayışımız Nasıl Olmalı
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» Kabir ziyareti nasıl olmalı?
» Kuran-ı Kerimin mucize olduğunu ve bir harfinin dahi değiştirilemeyeceğini nasıl izah edersiniz?
» Çoçuğa isim koyarken Kuran'da yer alan isimler mi konmalı yoksa anlamı güzel olupta Kuran'da geçmeyen isim de konabilir mi?
» Kur’ân nelerden bahsediyor, içinde neler var, hangi konuları ele alıyor? Bize nasıl bir çizgi çiziyor, nasıl bir hayat tarzı sunuyor? Hayata getirdiği prensipler nelerdir?
» Her Mü'min bir gönül doktoru olmalı

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
MücriM :: Mânâ :: Kur'an-ı Kerim-
Buraya geçin: